Emirdağ-I 272: İnsanın en geniş daire-i gafleti bu harb ve mücadele dairesini gördüm

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

“Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.”

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

“Hiçbir şey yoktur ki O'nu hamd ile tesbih etmesin” (İsrâ Sûresi, 17:44)

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

“Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketleri, üzerinize olsun.”

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelâ, On seneden beri siyaset ve harp vaziyetlerine çok ehemmiyet verip, merak edip bakmadığım halde bugünlerde Nur makinesinin faaliyeti azalmasından yalnız bir tek saat dünya siyasetine baktım. İnsanın en geniş daire-i gafleti bu harb ve mücadele dairesini gördüm. Ehl-i imana lüzumsuz böyle gaflet dairelerine girmek çok zararlıdır hissettim. İnsanın hissiyat-ı uhreviyesini boğuyor ve huzur ve marifet-i imaniyenin lemalarını söndürüyor. Çünkü kendi şahsında ve en zahir şahsî fiillerinde icadsız bir cüz-ü ihtiyarîden ve gayet cüzî bir kesbden başka elinde bulunmayan bu âciz insanlara, o daire-i siyaset içinde öyle acib ef’ali ve iktidarı veriyor ki, neûzü billah firavunane bir nevi hallâkıyeti o âciz insanlarda ve adem âlemleri hesabına çalışan o tahribçilerde tevehhüm edip, Hâlık-ı Zülcelal’in tasarrufat-ı rububiyetini ve şuunat-ı uluhiyetini daha göremiyor.

O halde Hazret-i Ömer Radıyallahü Anhu ve Sahabeler gibi zemin yüzünde, o geniş daire-i siyaseti dolduracak derecede bir marifet-i imaniye taşımak lâzımdır ki, kalbini bozmasın, gaflette boğulmasın. Veya eski mücahidler gibi, yalnız cihad için baksın. Veya sırf din namına her şeyi kudret-i İlahiyeden bilip, beşer üstüne bir tecelli-i gazab veya adalet suretinde mukadderat-ı beşerde kader kaleminin harekâtını görsün. Yoksa boğulur, faydasız, zararlı, sermaye-i ömrünü mahveder.

Bu hakikata binaen bu asırda vukua gelen acib tehlikelerden ve tahribattan nev-i beşer dine, imana, Allah’a, âhirete kaçmaları ve iltica etmeleri lâzım iken ve dünya hayatı tam fâni ve belalı ve tam bekasız, temelsiz, muvakkat olduğunu bilmeleri zaruri iken, bütün bütün aksine olarak ölmez bir demir vücudu var ve dünyada ebedî kalacak gibi dinden ve imandan sıyrılıyorlar, dinsizlikte çırpınıyorlar. Daha ziyade tokatlara müstehak olup en acınacak hallerinde merhametlere liyakatlerini kaybediyorlar.

Risale-i Nur’un şakirdleri siyasetten çekilmeleri ve karışmamaları çok isabetlidir. Ve vazife itibarıyla vazifeli bir kısım Nurcular siyasete bakmaları, elbette selef-i sâlihîn mücahidleri nazarıyla bakıyorlar. Umumunuza binler selâm.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

“Bâkî olan sadece O’dur”

Kardeşiniz

Said Nursî

Haşiye: Nazifin makinesi işliyor mu? Hüsrev'in makine kağıtları neden İstanbul'dan gönderilmiyor.

Mahrem bir Haşiye: Burada bir kaymakam bir doktora demiş ki: "Said Nursî'nin vücudu ortadan kalkmalı." Yarı resmi Üstad aleyhinde itlâf planını ifşa etmiş. Üstadımız işitti, o memurdan çok kızdı. Hatta size bir mektup da yazmış. Şimdi Üstadımız der ki: "O memur dost idi ki o gizli planı ifşa etti, bizi ikaz etti. Hatta hem onu hem o doktoru buradan kaldırdılar." Fakat hiç merak etmeyiniz. Üstadımızın büyük bir hıfz-ı İlahi içinde olduğunu hissediyoruz. | Ceylan

Üstadımızın mektubuna bir hâşiye, latif ve manidar bir vakıa:

Üstadımız bu son hastalıkta ziyade üşüyordu. Tahtalardan, çabuk yanacak odunlar lâzımdı. Hiç münasebet yokken Âyet-ül Kübra’nın kerametiyle yangından kurtulan Çalışkanların müşterek dükkânı, bir maslahata binaen tahta yerinde tuğladan yapılmak icab etti. Aynı tahtalar hatırımızda yokken Üstadın küçücük medrese-i Nuriyesinde yakmak için fikrimizde yokken bütününü oraya verdik. Boşboşuna fırıncılara verilecekti. Demek Âyet-ül Kübra’nın bu odunları kendi medresesinde yakmak için hârika bir surette muhafaza etmiş, kanaatimiz geldi. | Ceylan, Mehmed, Hasan

Emirdağ Lahikası, Hayrat Neşriyat, c.2, s.262