Emirdağ-I 258: Bir vakit Kastamonu'da Feyzi'ye dedim; Buraya bir kutup gelse..

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

“Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.”

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

“Hiçbir şey yoktur ki O'nu hamd ile tesbih etmesin” (İsrâ Sûresi, 17:44)

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

“Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketleri, ebedî ve dâimî olarak üzerinize olsun.”

Aziz, sıddık, sebatkâr, sarsılmaz, kaçmaz ve muarızlara dehalet edip iltihak etmez Nurcu kardeşlerim ve hizmet-i imaniye ve Kuraniyede fedakâr arkadaşlarım!

Evvela, Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki, Risale-i Nur'a muarız ve muhalif veya mahiyetini bilmeyenler pek çok oldukları halde, şimdiye kadar tarihlerde emsali bulunmayan bir tarzda, ağır şerait altında ve aleyhimizde şiddetli propaganda içinde nurun parlak fütuhâtı ve kudsi tesirli hizmeti ve ehl-i dalalete ve bid'a taraftarlarına kuvvetli tokatları olmasına mukabil, her taraftan nurlar ve şakirtler aleyhine binler tenkitler ve itirazlar gelmek ihtimali ve imkanı varken, hiç hükmünde bir iki tenkit ve ehl-i vukufun pek hafif ve cevapları zahir dört beş itirazlardan başka itiraz ve tenkit olmaması, büyük bir inayet ve muvaffakiyettir. Hadsiz hamd ü sena olsun.

Yalnız bir mesele beni düşündürüyor ki, Nurun şakirtlerinden zayıf ve fakir ve bir parça hocalık etmiş bir kısmı, çalınmak ve çekinmek ve çekilmek ihtimali var. Çünkü kendilerine bid'akârlık cihetinden özür arayan ve bir teselli bulmak isteyen ve milet nazarında mevkilerini muhafaza için ruhsat-ı şer'iyyeye zaruret haysiyetiyle yapışıp ehl-i azimet-i şer'iyye ve takva olan nurculara karşı zayıf fetvalarıyla ve Nurcuların faal bir kısım hocalarını çalmak ve maaşlarla kendilerine çekmek ve Nurdan çekinmek vaziyetini vermeye çalışan ve kendiler de perde altında Nurun hakikatlerinden alan ve çalan ve mesleklerini onunla teyit eden resmî makam sahibi hoca ve âlimler, bize hücum etmeleri ve beni çürütmekle haysiyetlerini muhafaza etmesi için esbab çoğalmış. Şimdi biz ve siz bütün kuvvetimizle demir gibi sebat ve metanet etmemiz lâzımdır ve elzemdir. Ben kendim hapiste dediğim gibi, müflis, fakir, ehemmiyetsiz bir dellalım. Elimdeki elmas ve cevherler Kuran'ın malıdır. Benim iflasım ve dehşetli kusurlarım, onların kıymetlerine zarar vermez.

Hem “O Nurlarla imanını kurtaran hâkimler, benim idamıma hükmetseler, helal ederim” diye hapiste demiştim. Hem “Çokların Cehennemden kurtulması için Cehenneme girmeye lüzum varsa kabul ederim” demiştim ve şimdi de derim. Hem ben itiraf ediyorum ki, benim o derece kusurlarım ve noksaniyetlerim var, beni gayet şiddetle mahcup ve hacîl ve utandırıyor. Hattâ bu geçen Ramazan'da mübarek kardeşlerime bir derece arkadaş ve amel-i hayrîde bir derece yoldaş olmak ve dehşetli kusurlarım refakate mani olmamak için gayet şiddetli ve sıkıntılı hastalığımdan gayet ferahla ve o hastalık, bir saatimi on saate terfi ile beni mübarek kardeşlerime yoldaş yapmaya sebep olması için kemal-i sürur ile karşıladım.

Bir vakit Kastamonu'da Feyzi'ye dedim: Buraya bir kutup gelse, dese ki: “Sen on gün yanıma gel ve Said'in dersini bırak. Tam bir veli olursun. Gelmesen âdi bir talebe kalırsın.” Kalbine bak, birkaç gün sonra bana haber ver dedim. O da dedi: Ben Nura talebelik cihetiyle birkaç biçarenin imanını kurtarmasını velayete tercih ederim. Ben de aferin dedim. İnşallah Yirminci İhlas Leması hocaları, âlimleri insafa getirecek. Yirmibirinci İhlas Leması, Nurcuları çekinmekten ve sadakatsizlikten çekecek, sebat verecek.

Umuma selam ve dua. Zülfikar tamam oluncaya kadar hem ihtiyat, hem tam metanet lazımdır.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

“Bâkî olan sadece O’dur”

Kardeşiniz

Said

Emirdağ Lahikası, Hayrat Neşriyat, c.2, s.232