Emirdağ-I 265: Bu defa uhrevî ve firdevsî yadigârlarınızı aldım

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

“Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.”

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

“Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketleri, ebedî ve dâimî olarak üzerinize olsun.”

Aziz, sıddık kardeşlerim ve Kuran hizmetinde muktedir arkadaşlarım!

Evvelâ: Bu defa uhrevî ve firdevsî yadigârlarınızı aldım. Cenab-ı Erhamürrâhimîn her harfine mukabil herbir kâtibine bin rahmet eylesin, âmin. Ve her satırına bedel yüzer hasene defter-i a’maline yazdırsın, âmin. Ve her sahifesine mukabil sahaif-i hasenatlarında yüzbin sevab yazdırsın, âmîn. Sava medrese-i Nuriye kahramanlarının (Hâfız Mehmed, Mustafa Çavuş, Sâlih Çavuş) Zülfikarları ve Nur fabrikasının şakirdlerinin (Zekâi, Hâfız Ahmed, Halil İbrahim) Asâ-yı Musa’ları bizleri memnun ve müferrah ettikleri gibi, elbette onların üstadları ve ustabaşıları olan merhum Büyük Hâfız Ali ve merhum Büyük Hâfız Mehmed bizden ziyade âlem-i berzahta ve hususi medreseleri olan nurlu kabirlerinde bunların bu hizmetlerinden müftehirane seviniyorlar. "Biz ölmemişiz gibi, dünyadaki bu kardeşlerimiz yüzünden sevap kazanıyoruz" derler. Hatta bu kıymetli mübarekler buraya girmeden on saat evvel yoldan geliyordum. Yine Hüdhüd-ü Süleymanî önüme çıktı. Âdete muhalif beş defa sağa sola gitti geldi ve altıncıda uzun gitti. Başka bir vaziyetle başka bir haber veriyor gibi hissettim.

Bana hizmet eden Mehmed’e (Haşiye-1) söyledim: “Her halde bir müjde beni sevindirecek bir manevi bir hediye var” dedim. Ben sabah kapıyı açtım, aynı müjde tam çıktı. Altıncı müjdeli işareti ise, Nazif’ten gelen makine mahsulâtı için olduğunu şüphem kalmadı. (Haşiye-2)

Haşiye-1: Evet, Üstadımın bana söylediği aynı çıktı. Mehmed

Haşiye-2: Memleketimizde medrese talebelerinden birisi bir kitabı ya bitirse veya başlasa, bir tatlı veya yemek meftuhâne veya mahtumâne diye vermek âdettir. Aynen bu kaideyi Kâtib Osman'ın üzümünde gördük. Onun yazdığı Asâ-yı Musa'nın tashihini bitirdiğim aynı vakitte mahtumânesi olarak bu üzümün gelmesi, tatlı bir latife ve şirin bir hatıra-i hayat-ı medresiye oldu. Sâniyen, Nur'da şefkat esas olmasından, hanımlar o cihette ileridir ve Nurlara ciddi yapışıyorlar. Ben "kardeşlerim" dediğim zaman, hanım hemşirelerimi kardeşler içinde kasdederim. Bütün mektuplarımda onlar dahi muhatablarımdır.

Çünkü ben bugünlerde rakipleri çok olmasından Nazif’in devamına mâni çıkmasın diye çok endişe ediyordum. Hadsiz şükür olsun, hem devam eder, hem güzel ve dikkatli ve sıhhatli bir tarzda o kahraman Zülfikarını keskinleştiriyor. Mâşallah yanlışları pek azdır. Hem dikkatle yanlışlar anlaşılıyor. Meselâ: Medeniyetle Kuran’ın hükümlerini müvazenede "birinci kelimeyi vücub-u zekatla, ikinci kelimeyi riba ve faizle" deyip "hurmet" kelimesi noksan kalmış. Dikkat eden anlar. Hem aynı bahiste bütün ihtilâlât (اختلالات) yerinde (احتلالات) yazılmış. (ح) , (خ) olmuş.

Sâniyen: Hizb-i Nuriye’den olan parçayı bekliyorum ki, Zülfikarlar tamam olsunlar. Bu hediye sahiplerine ve bu elmas kalemli kardeşlerimize binler bârekallah ve mâşallah deriz. Umum kardeşlerimize birer birer selam ve iki cihanda selametlerine dua ederiz.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

“Bâkî olan sadece O’dur”

Kardeşiniz

Said Nursî

Emirdağ Lahikası, Hayrat Neşriyat, c.2, s.246

Emirdağ Lahikası I, Envar Neşriyat, s.179

Emirdağ Lahikası I, Tenvir Neşriyat, s.169