Emirdağ-I 261: Atabeyli Abdullah’ın mektubu

Bu fıkra hem yazısı, hem ifadesi ise ehemmiyetli ve alâkası çok kuvvetli Atabeyli Abdullah’ındır. Bu mübarek kardeşimiz isterse Lâhika’ya girsin. (Said) Ve de girmiştir biavnihi teâlâ. (Abdullah)

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

“Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.”

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

“Hiçbir şey yoktur ki O'nu hamd ile tesbih etmesin” (İsrâ Sûresi, 17:44)

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا وَقَائِمًا

“Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketleri, ebedî, dâimen ve kāimen üzerinize olsun.”

Aziz ve şefkatşiâr, cihan-değer Üstad-ı Muhteremimiz Efendimiz Hazretleri!

Hulûlüyle müşerref ve feyz-i bînihayesinden ümidvar bulunduğumuz îd-i fıtr-ı mübarekelerinizi an-samîmi'l-kalb tebrik ile daha nice emsal-i kesîresine nâiliyetlerinizi Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak Hazeratından niyaz ve ricalarda bulunarak envâr-ı Kuran başta ihvan ve yârân pîşde Üstad-ı Muhteremimiz kaşda tasnifat ve tekemmülât-ı nuriyenin hasîn kalesinde tahassun etmiş, zayıf ve liyakatsız ve âciz uzuvlarını alâ-kadri't-tâka teşkil eden bizleri arasıra tefekkürat-ı ruhiye gıdalarımızı gerek Asâ-yı Musa’nın âhirine ilhak edilen tefekkür ve gerekse ahîren elde eylediğimiz Eski Said ve Yeni Said’in muhrik ve bükâlı tefekkürat-ı ulviye-i Üstadânelerinin bahşeylediği istirahat-ı kalbiyelerimizde pâyansız, hem maddî, hem manevi cihadı bıraktığı şu âyât-ı beyyinâtın tam i’cazıyla mütenasib tesellilere muhtaç bizlere وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ وَطُورِ سِينِينَ وَهٰذَا الْبَلَدِ الْأَمِينِ ferman-ı celîline mana-yı zâhirî-i ruhiyemize tam uygun gelmesi itibarıyla bervech-i zîr arz-ı keyfiyet eyleriz Efendimiz.

Yirmi küsür seneyi tecavüz eden fütuhat-ı Nuriye ve cihadiyeden herhangi bir çare-i müşkilpesendliklerinden me’yusen ve makhûren ve hâlen zehirli bir sıtma illetine mübtelâ musibetzede gibi hem yanan, hem titreyen münafıkların fikrine tercüman ve müslümanlık ile gavurluk ortasında münhal bir mahal var zanneden, safdil, iğfal edilen bir kundakçının suret-i mahsusada memur edilip meslek-i Nuriyemizi muahazeye cüret eden bir zavallının müracaatına aldığı cevabın bir buçuk ay tehirinden sonra Ankara’da tasannukâr geçici surî bir hâdiseyi bir nebze izah eden Mustafa Osman kardeşimizin mektubunda rastlamış bulunuyoruz.

Şöyle ki: Nurcusunuz kabul ettik fakat Cuma namazının feyzinden mahrumiyetinize sebeb nedir? Ve keza siyaset-i diniye manzarasını ve hilafet-i ulya kisve-i muazzamasını tahayyül edip lâdinîliğini unutarak çıkmaz sokakta gezdiklerini bilmeyen bid'akâr hocaların aldığı cevabı bervech-i zîr maruzdur. "Şerait-i müteaddideyi esasatıyla ihtiva etmeyen bugünkü o eyyam-ı mukaddesesinin feyzinden bizleri mahrum eden bid’akâr ve ülema-üs sû’un kulakları çınlasın" demekle başta ezan-ı Muhammedî’nin tebdilini hangi maslahat iktiza etmiştir? Şu diyarın Türk ve Türkçülük bilâdı teranesiyle Türklüğün izzetine Arabça konuşmak şayet zıd ise bütün ecanib-i müteaddide lisanlarıyla zümre-i süfehanın tiyatro ve sair lehviyat pazarlarında ve hatta cihana karşı ve şu mübarek yurdlarımızda medfun ervah-ı neyyirenin merkadlerinden uzletle ve sarih küfürlerine tahammül edemeyip müntesib bulundukları mahall-i mahsusalarına ric’atlerini keşfeden bir kardeşimiz olan Şemseddin Yeşil kardeşimize aslâ itiraza mecal bulunmamaktadır. Zira zındıka meşreb-i menhusesinin mahsulünden çırılçıplak hoplayıp zıplamalarına karşı o Türklüğün izzeti lekedar olmuyor mu?

Aslen, fer'an necip öz Türklüğün nesli İbrahim Aleyhisselâm’a bağlılığı ve keza oddan ve beredden necat bulan yine o Halîlürrahman nesl-i mübarekinden Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm nesliyle özkardeşliği beş-altı asır evvel o bahadır Türk kardeşliğiyle memlû bulunduğu şecere-i tûbâ-yı İslamiyetin çekirdeklerini tâ Orta Avrupalara kadar mürşidane ve kahramanane "Kırklar Eli" nam-ı müstearını taşıyan ve mahsulâtı beş-altı kavim (Haşiye) necat bulmuş ve meydanda iken, o asıl Türklüğün necabetini lekedar edip böyle tahripkâr hevesatlara yeltenen bedbahtların artık mütenebbih ve mütenassıh olmalarını ihtar ederek ilzam ve iskât edilerek, Ankara Hacı Bayram Câmiinde ve başka yerlerde bu hâdiselerin ucu görünmeye başlanmış. Mukallidane ve dessasane dahi olsa bizlerce şâyan-ı şükran-ı nimet bilerek bu gibi mahrum bulunduğumuz pek çok mevaddın tahkiki ve tevsiini an-karib temenni ve niyazmend-i Huda bulunduğumuzu arzedip başta Üstad-ı A’zamımız olarak ora kardeşlerimize ve hemşirelerimize bilumum selam ve selametlerine dua ederiz.

Haşiye: Başta Arnavutluk, Boşnaklık, Sırplık, Bulgarlık, Yunanlılık lisanlarında sebat ettikleri halde şeref-i İslamiyetle müşerref milel-i muhtelifedir.

Lütfü Vârislerinden

Abdullah

Emirdağ Lahikası, Hayrat Neşriyat, c.2, s.237

Hususi Arşiv, no.53, s.399