Emirdağ-II 787: Arif Bey’in mektubu (Pakistan / Lahora)

Aziz Üstadım, sıddık kardeşlerim!

Kemal-i hürmetle Hazret-i Üstad’ın menba-ı nur-u Hudâ olan dest-i mübareklerini öperek hizmetinde bulunan sıddık kardeşlerimin de bu kudsi hizmetlerini tebrik eder bilcümle sevgimle saygılarımı sunarım.

Muhlis kardeşlerim! Göndermek lütfunda bulunduğunuz mektup, kitap, gazeteleri alıyorum. Fakat ne yazık ki, bazen cevapsız kalıyor. Bu hususta affınıza sığınırım. Her tabaka için müfîd olan Nur risalesi, her lisana tercüme edilmekle yalnız İslâm âleminde değil belki küre-i arzın her köşesinde inşallah nur saçacaktır. Bu hakikatten gafil olan bazı vatandaşlarıma şu ricada bulunuyorum. Her halde bu benim kudsi bir vazifemdir.

Sayın büyüklerim, sevgili kardeşlerim! Ben bir âciz üniversite talebesiyim. Dinler Tedkik Bölümünde tahassus yapmak arzusu ruhumun en samimi dostu olarak benimle doğmuştu. Bazı mümanaatlarla arzum yerine gelmedi. Bu sahada çok eser gördüm ve çok tahkikat yaptım. Bunların içinde atom asrında Fatih Yurdundan tulu’ eden Nur eserini, Kitabullah, sünnet-i Rasulullah'ın tefhimi için yazılan eserler içerisinde en parlak bir eser buldum.

Bu mevzuda eser yazarların müteddit üslubu vardır. Her mümin bir meslek ihtiyar ederek muhtelif nazariyeleri, meslekleri dâhilinde meydana çıkarmışlardır. Bazı, İslâm müfekkiri namıyla iştihar etmiş fakat ne yazık ki Hristiyan, Yahudi filozoflarını tesiri altına alan bataklı felsefenin pençesinden kurtulamamıştır. İşte misali; Fârâbi, İbn Sina, İbn Rüşd, Kindi, Nazzam, Huzeyl gibi sayısız telif sahipleridir. Diğer taraftan da buna mukabele fikriyle yazılan bazı eserler vardır. Onlar da yalnız mevzuun bir nahiyesine işaret edebilmişler. Misali; tasavvuf hakkında yazılan eserlerdir. Diğer tarafta müdafaya kalkışan eserler vardır. Onlar da mevzuun itikadât tarafında kalmışlardır. Misali; mütekellimînin telifleridir. Bir tarafında ........ tabir edilen ahkam-ı şeriat etrafında dolaşan eserlerdir. İşte misali; fukahanın yazmış oldukları eserlerdir. Ve daha birçok eserler her biri bir tarafı ele almıştır. Siyasi, iktisadi, içtimai, infiradi i'marî ulum, fünun kenarlarında dolaşırlar. Mesela: tarih, coğrafya, hendese fizik, kimya hakkında yazılan eserlerdir.

Fakat “Nur” bir feyizdir, çeşmesi arş-ı âlâdır. Şu fırtınalı asrın fitnesiyle serseri olan zındık mülhidlerin dertlerine devadır. فِيهِ شِفَاء لِلنَّاسِOnda insanlar için şifa vardır.” [Nahl 16/69] kavl-i şerifinin .... her derde devadır. Her hastaya şifadır. Şu asırda en büyük bir hüccet-i İslâmdır. Şeriati asıl tutar, tarikati çok okşar. Her meselede binlerce hüccet ortaya atar. Kimisi aklîdir kimisi naklîdir. Herkes ondan zekâsı miktarınca istifade edebilir. Akaidini telvis edecek nazariyeleri kırabilir. Hiçbir doğru nazariyeyi reddetmez. Ne şeriat ne tarikat belki akl-ı selîme de çok yer verir. Takviye-i akide uğrunda zan etme ki “bir eser her akla” muhal. Hayır! Akaidi telvis eden fikirleri kırar, yerin dibine sokar.

Uyuma kardeş, uyuma kardeş. Açmış sana Nur, hakikat yolunu. Hiç durma koş ona koş. Yoksa sana ne dünya hayatı hoş, ne de âhiret hayatı hoş. İmansızları kör etmiş, müteddit ilah tanıyanları yakmış kömür etmiş. Bak sırr-ı İlahi’nin hikmetine. Aç gözünü de bak. Ya Rab! Nerede o Fatihler, nerede o Eyyubîler. Şu Nur’u iftiharla âleme çabuk yaysın. Ey Fatih! Ruhun şad olsun. İşte senin Darulhikmet’inin eserlerindendir bu Nur. İnşallah Ayasofya Camiinde gürül gürül okunacaktır bu Nur. Binlerce Fatih torunları feda olsun, onun yolunda feda olsun. Ey Fatih! Geldi o günler, geldi o günler. Müslüman torunlarının kalpleri yanmış. Top gülleleri gibi hiç durmadan gürler, gürler. Ya bugün veya yarın, o sesleri dünya elbette dinler, billahi dinler. Sabır edemez artık gelmiş zamanı. Tutuşmuş yanıyor görülmez dumanı.

Ey Üstadım! Bu nesri geçirdim zahirden zatına. Biçare günahkârım koşarak geldim katına. Çok muhtacım. İşte o dua-yı pâkına.

Çok kusurlu evladınız

Arif Bey

Pakistan / Lahora

Hususi Arşiv, no.3171