Emirdağ-I 248: Risale-i Nur’dan mededlerim (Zekâi)
Risale-i Nur’un eski ve anlayışlı ve çalışkan ve zeki bir şakirdi olan Zekâi’nin bu samimi ve tekellüfsüz fıkrası Lâhika’ya girsin. Said
Risale-i Nur’dan mededlerim
Gamla geçen yeisle dolu bu cihan-ı elemden
Beklediğim şifa vardı, aradığım ezelden
Nice gaflet perdesine bürünmüştü hayatım
Şifa diye sundukları zehir imiş her elden.
Buğulanan gözlerimle seçemezdim yolumu
Feryad eder dururdum düşündükçe sonumu
Nâ-ümiddim çaresizdim gurbet elde ağlardım
Bir mürşid ki bir rüyada hemen tuttu kolumu.
Ne hal böyle çocuk dedi bu saatta bu dağda
Şafak söksün gel buraya misafir kal otağda
Okşadı hem ikram etti, acıdı her halime
Ne yaradır ne tahammül dedi bu çağda.
Şafak attı, yol göründü ayrıldım ben otağdan
İçim dışım sevinç dolu uyandım bu rüyadan
Âni sebep, âni nefret üç gün sonra gurbetten
Ayrıldım o deryadan, sıyrıldım ben o ağdan.
Yaralarım manevidir, Hak’tan şifa beklerdi
Korkuyordum yaşamaktan ölüm derdi bir dertti
Bu dünya da göçtü bana hem derd bulmak riyasız
Gönlüm hemen incitmeyen kalb doktoru dilerdi.
Birgün bana bir dost gelip bir eseri vererek
Dedi bunu oku hem yaz, sana rehber diyerek
Arasıra irsal etti tiryak gibi eserler
İstinsaha koyuldum ben eserleri severek.
Fevkalbeşer zulümlere iftiharla sabreden
Hak uğruna koydum başı, ben bir dellâlım diyen
Rüyamdaki halâskârdı ben ona şakird oldum
Çünkü bana olmamıştı ondan başka nur veren.
Hak kitabın dellâlıdır dostu Hak dostluğu hak
Özü doğru sözü doğru her tarafta yüzü ak
Bu samimi ve bu kudsî hasletleri taşıyan
Üstadım ve âsârı bana rehber oldu ancak.
O derin manalı Sözler, ruh safına ma’kes
Görür ve okur vechinden şems-i cihanı herkes
Bir lem’ası müştakına meh-i tâbân oluyor
Zerre-i envârına nice zulmet ediyor pes.
Bilemez kadrini, manasını ehl-i şekavet
Hak yolunu gördü bu nurla ehl-i nedamet
Hayret içinde okudu o Risale-i Nur’u
Bu ne kudsî hitabe dedi, pek çok ehl-i hitabet.
Her felsefe ehli okudukça oluyor müflis
İman ehli olan oldu cümlesi hâlis muhlis
Nice şaşkın korkaklara can verdi bu nur
Şefkat tokadıyla çok hırçını eyledi munis.
Nice bin candan sâliki var ol rehber-i Hakkın
Ve yanan kalbime sunduğu bir kevser-i aşkın
Mümkün mü tahammül âh bu yağan bunca belaya
Olmasa Hakk’ın sunduğu iksir ve senin şevkin.
Ne teselli ne büyük lütfun var şaşkın beşere
Bağlansa cihan yine azdır bu güzel esere
Hakk’ın vâdettiği günlere sen bir müjdecisin
Ne güzel ilhamın var, bu dünya gitse değmez esefe.
Kabil mi ki ey Nur, senin tarif ve tavsifin
Hak ismini söyler kalblerde gezerken takdisin
Allah aşkına olsun ey Nur eyleme senden dûr
Şevk veriyor, ruh veriyor ruy-i siyaha tahsinin.
Ey Nur, olayım Üstadına, ihvanına bende
Bahşeylese lütfun feyzini yazabilsem ben de
Yazabilsem kudsî hizmetine haşmetli kaside
Senin dersin ve medhin virdim olsun ölürken de.
Üstadından, ihvanından dua bekler Zekâi
Ey nur-u ezel lütfet bizlere eyle tedavi
Sen bize bir nursun, hasmına yangın görünürsün
Taşırım uğruna kalbimde bin sırr-ı tefani.
Ey nur-u hakikat ve ey ma’kes-i şems-i cihan
Senden razı ola Hak ve eyleye nice ihsan.
Risale-i Nur’un kusurlu hâdimi
Zekâi
Emirdağ Lahikası, Hayrat Neşriyat, c.2, s.210