Emirdağ-I 297: Halil İbrahim'in bir mektubu

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

“Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.”

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

“Hiçbir şey yoktur ki O'nu hamd ile tesbih etmesin” (İsrâ Sûresi, 17:44)

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

“Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketleri, üzerinize olsun.”

Çok muhterem ve çok sevgili, kıymettar, Üstadımız Efendimiz Hazretlerine!

Hulûlüyle müşerref olacağımız ve âlem-i İslam için bir fidye-i can ve re's-i necat olan îd-i adhânızı tebrik ve tes'id eyler ve nice nice emsal-i kesiresiyle sema-yı manevi olan Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'da üstadlık ve dellallık eylemenizi kâbe-i muazzamada rızâ-yı İlahi için yapılan tavaflar ve tekbir teşrikler ve cebel-i Arafat'ta “Lebbeyk, Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk” sayhaları ve kesilen kurbanlar hakkı ve hürmeti için ol Mevla-yı Müteal ve Tekaddes Hazretlerinden tazarru ve niyaz eyler ve bu münasebetle mübarek feyyaz-bahş yed-i saadetlerinizden takbil ile arz-ı hürmetler eylerim, Efendim.

Muhterem Üstadım! Çoktan beri hatırıma gelip yazmaya cesaret edemediğim şu maruzatımı ulvi cenablarınıza istinaden arz etmek cüretinde bulunduğumdan nâşi kusurumun nazar-ı müsamaha ile bakılmasını ve affınızı istirham eylerim. Şöyle ki: Gerek Risale-i Nur'un ve gerekse Layiha'nın müteaddid sütûn-u âlilerinde mübarek, mübeccel, münevver ve çok muhterem büyük şahsiyetinizden takdirkarane bahsetmekliğimiz men ediliyor. Evet âli ruhların yüzlerine karşı medih bazen soğuk düşer. Ve lakin girdaba batmakta olan bizleri Hızır (A.S.) gibi yetişip sahil-i selamete çıkaran muhterem Üstadımıza teşekkürat ve hissiyatımızı arz etmek için yapılan iyilikten çok noksan tabirlerimizi hüsn-ü kabul eylemenizi çok rica eyleriz. Münevver şahsiyetinizi çekemeyen huffaş-misaller güneşin bu kadar şaşaalı ihtişamıyla beraber a'maya bir faide vermediği gibi onların nazar-ı bedbinlerinde siz ne olursanız olunuz, cevheri çamura atsalar da cevher, yine cevherdir.

Bizler zât-ı devletlilerini şems-i Kur'andan ve füyuzat-ı risaletten in'ikas eden feyyaz-bahş nurun merkezinde bir havz-ı kebir biliyoruz. Onların o gibi nâhoş sözleri kulaklarımıza zerre kadar girmediği gibi bilakis arâis-i gülizâra karşı vuslat heyecanı veriyor. اَلْكَلاَمُ صِفَةُ الْمُتَكَلِّمِ “Söz, konuşanın sıfatıdır” fehvasınca size bakıp kendilerini gördükleri muhakkaktır. Sizin kusurlarınız olsa olsa benim gibi bir iki kusurlu talebeniz olabilir. Onlar da Nur'dan aldıkları feyz ile tashih-i ahlak etmektedirler, elhamdülillah.

Farz-ı muhal olarak Üstadımıza karşı isnadkarane bir iftirada bulunsalar اَلْعُلَمَاءُ وَرَثَةُ الْأَنْبِيَاءِ “Âlimler peygamberlerin vârisleridirler.” hadîs-i şerifi muktezasınca bizler zat- âlikadirlerinde Peygamber Aleyhissalatü Vesselam'ın kokusunu alıyoruz. Ve Elhamdülillah o kokuyu duyuyoruz. Onun için herkes lisanı döndüğü kadar şiddet-i muhabbetini teskin veya iştiyaktan yanan meşaleyi şulelendirmek üzere arz-ı iftikar ve saf-beste-i akdâm ile huzur-u âlîye çıkmak istiyorlar. Menşur hakikatin ayrı ayrı mazharları bulunan takdirkar talebelerinize müsaade buyurulmasını çok rica eyleriz. Zira aynı hisle memlû lakin ifade-i meramdan aciz benim gibi kusurlu talebeleriniz o takdirleri takdir edip “eğer ben de yazabilseydim böyle yazardım” diyor. Ve hissiyatımızın bir olduğundan memnun oluyoruz.

Anadan doğma gözsüzler görmez eşyayı

Dilberi sorarsan ûlü'l-ebsardan sor.

kaidesince gerçi ûlü'l-ebsardan olamadım, lakin elimde Elhamdülillah Kur'andan verilmiş mirsâd-ı tefekkür ayineleri ve dürbünleri vardır. Onlar vasıtasıyla en çapaklı gözler dahi o nur-u vahdeti görür.

Münevver şahsiyetinize siyah perde çekmek isteyenler ne derlerse desinler, hased ateşleriyle kendi nâ-pâk, habîs vücudlarını yaksınlar. Risale-i Nur Talebeleri bal kaymak yesinler, gül menekşe koklasınlar, bülbül gibi cûş u hurûşa gelsinler. Onlar da güneşin balçıkla sıvanmadığını göreceklerdir. Havâss-ı şemmesi muhtel olanlardır, güle “kokmaz” derler. Bülbül ise gagasını gülün goncasına sokup kanatlarını açarak feda-yı can eder.

Hem zat-ı âlilerini takdirkarane tavsif etmek, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın münevver bir mucizesi olan envar-ı kudsiye-i nûriyeye ve bilvesile Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'a medh ü senâdır. Çünkü o şümûs-u Kur'anın elvan-ı seb'asını muhtevi olan ve ismiyle müsemma bulunan Risale-i Nur ve onun biricik tercümanını takdirkarane tavsif etmeklik bir nev şükür olduğu cihetle Hazret-i Kur'an da müsaade verir kanaatindeyim.

Risale-i Nur'un gerek kendisiyle ve gerek tercümanıyla kainat ve kainattaki mevcudat, zerreden tâ tuyûruna ve şemsten tâ anasırına kadar alakadardır. Yani kainatın merkez ve medarında bulunan nur denizi ve onun tercümanıyla hâdisat-ı kevniyenin irtibatı Güneşin kainatla münasebetinden daha kuvvetlidir. Hele talebeleri arasında gâibâne ve vecîhâne öyle bir tesanüd ve ihtizazat ve bir vahdet his ediliyorki, şâyân-ı hayret ve şâyân-ı tebcildir. Beynlerindeki irtibat ehl-i tarik gibi yalnız rüya veya keşif ile değil, kainattaki herhangi bir mevcudat adeta telefon, telgraf ve radyo misilli vazifeler görüyorlar. Bunları hissetmek için de ona tam sadık bir talebe ve çok mütalaa gerektir. Yani kainat, Hazret-i Kur'an'dan feyiz iktibas ettiği için onun bir ayinesi ve bedi' bir müfessiri olan Risale-i Nur'un hizmetinde mevcudat istihdam ediliyorlar.

Muhterem Üstadım! Bizler Risale-i Nur'a ve onun tercümanına karşı aynı hisle mütehassisiz. Yalnız isteriz ki Üstadımız Efendimiz onların o gibi herzelerinden müteessir olmasınlar. Ve Cenab-ı Erhamürrâhimîn'den tazarru ve niyazımız ancak mübarek ve muhterem vücud-u şerifleri hüsn-ü afiyette ve selamette olmasıdır. Ve bilvesile tekrar tekrar selamlarımla mübarek ellerinden hürmet ve hararetle öper ve nusret ve muvaffakiyetlerle selametinizi daima duacı olduğumu acizane arz eylerim. Ve bura kardeşlerimizden Mehmed Efendi bayramınızı tebrik ve tes'id eyler mübarek el ve ayaklarınızdan öperek samimi selamlarıyla arz ve hürmet eylerler. Bura Milas Müftülüğü'nde Debre'de doğmuş İlyas Vassaf isminde bir müftü vardır. Zat-ı fazılanelerini gıyaben tanır, takdirkarlarımızdan olup derin saygılarla hürmet ve selamlarını arz eyler.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

“Bâkî olan sadece O’dur”

Günahkar, kusurlu, duanıza çok muhtaç kardeşiniz

Halil İbrahim

Emirdağ Lahikası, Hayrat Neşriyat, c.2, s.319