Emirdağ-I 341: Hulusi Bey'in bir mektubu

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

“Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.”

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

“Hiçbir şey yoktur ki O'nu hamd ile tesbih etmesin” (İsrâ Sûresi, 17:44)

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ تَعَالٰى وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ كَلِمَاتِ اللّٰهِ آمِينَ

“Allah'ın kelimeleri adedince Allah Teâlâ’nın selamı, rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun, âmin.”

Aziz ve muhterem ve müşfik Üstadım!

Bugün derde deva, maraza şifa, kalbe nur ve ziya getiren mübarek la'l renk hattınızı aldım. İşlerimizde tesadüf olmadığına bir delil daha vukua gelmiş oldu. Yirminci Söz’ün İkinci Makamına başlamış

وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ اِلاَّ فِى كِتَابٍ مُبِينٍ

“Hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki Kitab-ı Mübin’de (apaçık bir kitapta) olmasın.” (En’âm Sûresi, 6:59)

âyet-i celilesinin tefsirini ya­zıyorken bu mübarek mektup geldi. Sanki "mektubun tamamını yazmakta olduğun mübarek sözdedir" deniliyor. Dün akşamki mahdud cemaatime Üçüncü Söz’ü okumuş ve alâ-kadr-it tâka izah etmiş, bu sırada latif bir hatıranızı zikretmiştim. Eğirdir’de iken ziyaretinizden dönen bir köy imamına Birinci, İkinci, Üçüncü Sözleri yazmaklığımı emir buyurmuştunuz. O sâfi zâta bu üç söz kâfi gelmiş, onu Nurlara alâkadar etmiş. Hâdim ve talebelere ilhak ettirmiş, ebedî yolunu aydınlatacak nuranî bir kandile sahip etmişti.

Bütün Risale-i Nur şakirdlerini işhad ederek derim ki: Nurların bütün eczası, bir tûbâ-yı Cennet olan Kuran şecere-i maneviyesinin münevver meyveleridir. Tek bir meyvenin hikmetle takıldığı bu nuranî şecerenin ufacık dalına bile yapışılsa, yol nurlanır, hakikat anlaşılır. Hayat denizinde nihayetsiz emvac içinde yüzen vücud sefinesi sıhhatli ve nurlu bir pusula, kalb bütün mükevvenatı ve mevcudatı hakikatleri ile gösteren bir âyine-i nur, ruh ve diğer letaif ebede kadar nurlanan yolculuklarını emniyet ve imanla yapacak gayet kuvvetli bir menba-ı nur bulurlar. Allah’ın lütuf ve inayetiyle hizmet-i Nuriyede fütursuz ve ihtiyarsız istihdamım devam ediyor.

Evet emir buyurduğunuz gibi, bizler ücretimizi peşinen almışız. Böyle Kuranî ve imanî hizmete bütün acz ve noksanımızla beraber bütün Risale-i Nur şakirdlerinin üstadlarının taht-ı riyasetindeki sarsılmaz ihlaslı dualarının muaccel ücreti olarak Kerîm ve Rahîm Rabbimiz muvaffak etmiş.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى

“Elhamdulillah, bu Rabbimin bir fazlıdır.”

Nihad’a emirlerinizi şimdi yazacağım inşallah. Geçen hafta buranın bir köyünde oturan Kasım Hoca ile görüştük. Biraz Nurlardan mütalaa ettik. Bir seneye yakındır görüşmek isteyen, Farisî ve Arabî bilen bu zât, eserlerden yazmak niyetindedir. Allah muvaffak eylesin, âmin. Cenab-ı Hak mânileri bertaraf eder inşallah. Nurlardan peyderpey tertip ettiğim mev’izaların neşir ve tebliği lillahilhamd devam ediyor. Geçen cuma günkü mev’iza, câmide cemaati ağlattığını söyleyebilirim.

Aziz ve muhterem Üstadım! Siz hasta değilsiniz, Cenab-ı Hak âfiyette daim etsin. Hasta benim. Çünkü nefsimin ıslahına muktedir olamadım. İkincisi, maddi uzaklık, yalnız başıma, zahiri garib. Ancak başta aziz ve muhterem, mübarek Üstadım olduğu halde bütün uhrevî kardeşlerimin duaları eseri olarak bir dest-i gaybî tarafından hidemat-ı nuriyede sevk olunuyorum.

مَا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ

“Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır.” (Nisâ Sûresi, 4:79)

hakikatini ve bu dersinizi çok iyi biliyorum.

Hulusi

Emirdağ Lahikası, Hayrat Neşriyat, c.2, s.443