Emirdağ-I 340: Fakat heyecanlı tevillerim perde çekmişti, hakikat gizlenmiş

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

“Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.”

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

“Hiçbir şey yoktur ki O'nu hamd ile tesbih etmesin” (İsrâ Sûresi, 17:44)

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

“Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketleri, ebedî ve dâimî olarak üzerinize olsun.”

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvela: Cennetü’l-Firdevs'in meyveleri ve Medresetü’z-Zehranın heyet-i faâlesinin sahaif-i amelleri ve defter-i haseneleri olan Zülfikar ve arkadaşlarını, selametle Cuma gecesi serçe kuşunun verdiği müjdeden iki saat sonra kemal-i sürurla aldık. Sizlere onların harfleri adedince

بَارَكَ اللهُ وَوَفَّقَكُمُ اللهُ وَاَسْعَدَكُمُ اللهُ فِى الدَّارَيْنِ

“Allah mübarek kılsın ve sizi başarılı kılsın. Allah sizi dünya ve âhirette mesut etsin.”

deyip ruh u canımızla sizi tebrik ettiğimiz gibi, bu memleketi de tebrik ederiz. Ve Zülfikar’ın zuhurunun mukaddemeleri başlamasıyla din lehinde kuvvetli cereyanların ve aleyhindeki tecavüzün durması ve bir kısmı rücu edip eski hatiâtın tamirine çalışması işaretiyle, şimdi bilfiil tezahür ve neşrolması, inşallah memleket için İslamiyet cihetinde büyük bir faydası olacak ve zulmetleri dağıtacak işaretini veriyor. Evet şimalden gelen küfr-ü mutlak cereyanını durduracak, yalnız Risale-i Nur’dur. Siyaset, diplomatlık, bu vazifeyi göremez. Onun için, vatanperver ve milliyetçi ve siyasetçiler, Nurlara sarılmaya mecburiyet var. O Zülfikar’ın zuhura gelmesi için çalışanların şahs-ı manevîsinin, belki herbirisinin kıyametteki defter-i hasenatına yedi yüz sahifesiyle birtek sahife-i hasenat olmasını rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyoruz.

Mâdem o iman hakikatleri yüksek bir ibadet ve hasenedir ve onunla çokların imanını kurtarmak binler hasene hükmündedir.. ve onun zuhuruna çalışanların herbirisi onu okuyup ve dinleyip itikad etmesiyle, aynen işlediği sair hayratın defteri gibi bir uhrevî senedidir. Elbette onların ve şahs-ı mânevîsinin âhirette defter-i hasenatından yedi yüz sahifesiyle bir tek sahife olarak Zülfikar aynen neşrolmak ve bir sahifesi hükmüne geçmek, hadsiz bir rahmetin şe’nidir.

Saniyen: Gerçi Nurlar girdikleri her yerde galebe eder, fakat mütemerrid ve muannid zındıklar, maddiyunlar, ellerinden geldiği kadar fütuhatına fütur vermek için desiselere ve ehl-i siyasete evham vermeye çabalıyorlar. İnşallah bir halt edemezler. Fakat ihtiyat her vakit iyidir. "Sırran tenevveret" düsturu devam ediyor. Tâ bunun gibi birkaç mecmua çıkıncaya kadar temkinli ve ihtiyatlı bulunmak lüzumu var. Hatta bu defa sırr-ı innâ a'taynâ'nın remizli risalesini on üç seneden beri görmediğim halde buraya göndermek bir derece ihtiyat kaidesine muhalif olduğu gibi, herkes anlamaz. Hem tevil ve tefsir lâzımdır. Çünkü Lâhika'da bir mektupta yazmıştım ki, iki hakikat mücmelen bana ihtar edilmişti:

Birisi: Bir derece dar bir dairede bir nur gösterilmişti. Ben geniş bir dairede mânâ verip, kırk sene evvel “Bir nur göreceğiz” diye müjde veriyordum. Hatta Hürriyetten evvel, eski talebelerime de o müjdeyi mükerrer söylüyordum. Zannederdim ki, geniş siyaset dairesinde olacak. Halbuki bu memleketin en ziyade muhtaç olduğu imanî ve İslamî ve hayat-ı içtimaiye-i İslamiye dairesinde Risale-i Nur’u göreceksiniz diye hakikatten bana ihtar edilmiş. Bir hiss-i kablelvuku ile musırrane ve tekrarla ben de haber veriyordum, o hak ve hakikatli meselenin suretini değiştiriyordum.

İkincisi: "Şeâir-i İslamiyeye ve siyaset-i İslamiyeye darbe vuranlar on iki, on üç, on dört, on altı sene zarfında büyük darbeler yiyecekler" diye bana ihtar edildi. Evvelki meselenin aksine olarak, geniş dairede vuku bulan o hâdisâtı ve büyük cemaatlere gelen o tokatları, küçük bir dairede şahıslara gelecek tokatlar suretinde mânâ vermiştim ki, "tam aynen iki dairede, hem küçük, hem büyük, on iki sene sonra en müthişi dünyayı terk ettiği gibi, büyük dairede de onun gibi dehşetli cemaatler on iki, on üç, on dört, on altı tarihlerinde aynı tokatları yediler ve yiyecekler" diye ihtar edildi. Ben, tevilimle bu büyük daireyi yalnız küçükte tatbik ettiğim gibi, evvelki “nur” meselesinde de bilakis küçük daireyi ve sırf imanî hadise-i Nuriyeyi pek geniş daire-i siyasiyede tevilimle mânâ vermiştim. Onun için, sırr-ı innâ a'taynâ'yı herkes birden anlamaz. Hem şahsî isimleri böyle mesail-i ilmiyeye girmemek lâzım olduğundan, o risale hatta on üç seneden beri elime geçmediğinde isabet var. Kardeşlerim dahi onu merak etmesinler. Biri eğer çok merak etse, o sırr-ı innâ a'taynâ'nın başında “şimdiki saniyen” ile başlayan fıkrayı ve Lâhika'da geçen aynı bu meseleye dair fıkrayı okumak lâzımdır, yoksa hiç bakmasın. Evet ikinci harb-i umumi ve o dehşetli şahsın dünyadan gitmesiyle ve şimdi de onun mesleği geri çekilmesi ve bir kısmı o mesleğin aksine din lehinde resmen çalışması ve ehl-i imanın istibdad-ı mutlakadan bir derece kurtulması ve az bir tevil ile o risaleciğin verdikleri haber aynı tarihlerde vuku bulması, o surenin bir lema-i i’câzıdır. Fakat heyecanlı tevillerim perde çekmişti, hakikat gizlenmiş.

Sâlisen: Rahatsızlığım, hem de meşgalemin çokluğu ile tetkik edemediğim lügatlerin tercümesi risaleciği güzeldir. Huruf-u hecanın tertibiyle yapılmış. Ben tashih ve ıslah ve tekmiline vakit bulamadığımdan, yine size havale ediyorum. Bir iki kardeşimiz benim bedelime beraber baksınlar. Hem muhlis Hulusi’nin eski gibi ciddiyetle Nurlara çalışması hususen hudud memleketlerde ehemmiyetli hizmet gördüğünü bildiren mektubunun bir parçası, Lâhika’ya geçmek için melfufen size gönderildi. Ben yavaş yavaş makine mahsulâtı Zülfikar’ın derece-i sıhhatine bakacağım. Tarzı ve sureti pek güzel ve şirin ve dikkatli ve okunaklıdır. İnşallah sıhhati de mükemmeldir. Bazı sönük kelimeler bulunması zarar vermez. İslamköyü’nde bizim için yazılan iki Zülfikar, size lüzumu yoksa bize gönderebilirsiniz. Umum kardeşlerimize ve hemşirelerimize selam ve selametlerine dua ederiz.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

“Bâkî olan sadece O’dur”

Hasta fakat memnun ve mesrur kardeşiniz

Said Nursî

Emirdağ Lahikası, Hayrat Neşriyat, c.2, s.439

Emirdağ Lahikası I, Envar Neşriyat, s.207

Emirdağ Lahikası I, Tenvir Neşriyat, s.195