Afyon 256: Damla (Taşköprülü Sadık Bey’in Hapis Manzumesi)

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

“Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.”

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ دَائِمًا اَبَدًا

“Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketleri, dâimî ve ebedî olarak üzerinize olsun.”

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

“Hiçbir şey yoktur ki O'nu hamd ile tesbih etmesin” (İsrâ Sûresi, 17:44)

Risâletü'n-Nur’un ve üstad-ı a’zam, ferîd-ül asır Bediüzzaman Saidü'n-Nursî hazretlerinin, nurunun tecelliyatı şiddetinden; ve sabık idarenin din ve din âlimlerini, hususen Üstadımı imha kasdıyla yapageldiği facialardan Afyon Hapishanesinin ve Ağır Ceza Mahkemesinin karanlık kâbusunun sıkletinden tereşşuh eden,

Damla

Taşköprü / Kadı köyü Risaletü'n-Nur talebelerinden

Aciz ve hakir

Muhammed Sadık

 

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.”

İsm-i Hak’tır her işe ibtidâ, hem intihâ

Lafza-i Celâl’dir müminin vird-i zebanı, hem hamd ü sena.

ا

Essalâtü vesselâm sana ey Habîb-i Hudâ

Doldu cihan nurunla buldu safâ

Dest-i Hak’la dikilen bu şecere-i Tûbâ

Yıkılır mı yed-i a'dâ ile eyâ

Demedi mi ol Resûl-ü Kibriyâ

El-ulemâ vereset-ül enbiyâ

ب

Zâtına âyine etti Resulünü ol Mücîb

Zât-ı Hakk’ın âyinesidir ol Habîb

Âl ve ahfâdıdır Resûlullah’ın evliya ve aktâb

Vasf olunmaz sıfatları, bu nesl-i pâke elkab

Uy sen de bu kafile-i Nura ol bunlara muhib

Her biri meslek-i hakta hâzık tabib

ت

Üstadımda mündemiçtir hem kiyâset-i necâbet, hem de mehabet

Makamı ferîdiyet hem mübeşşir-i risâlet

Bu acip asırda beklenen müceddid-i muntazardır elbet

Pinhân olmuş var bunda bir nice hikmet

Mesleği din ve imana hem ferman-ı Kuran'a hizmet

Meşrebi sünnet-i Resûlullaha ve muhkemâta riayet

ث

Ettiler frenk-meşreb bunca halleri ihdas

Eylediler şeâir-i dine bir nice hasarı îras

Olmuş ise bu mübarek vatanda belâ, dâhiye hâdis

Vallahi habâsetidir o laînin, buna bâis

Hem Firavun-meşreb idi Nemrud'a da vâris

Rivayet etmedi mi bu ebâlîsi ehâdis

ج

İnsanlar içinde bu münafık fâcirlere insan denemez hiç

Vatanın harîm-i ismetinde türedi bir sürü piç

Fetk-i hakikatte mâhirdir bunlar, ederler şeriata bâtılı tedmic

Nûr-ı irfan-ı Kuran ve Hakk’ı koyup küfr-ü mutlakı tervic

Hem dahi sünneti terk ettirdiler, etti irtidâdı intac

Nihayet bu mütedeyyin evlâd-ı vatanın bir kısmını dininden ihrac

ح

Lâzımdı muhakkak ulemâya emr-i Hakkı halka izah

Halk bu emre inkiyatla olurdu ıslah

Bulur mu böyle nâdân elinde millet felah

Lanet okur bu mütekâtim hakikatlere eslâf-ı ervah

Uyarak nefs-i hevâsına ulemâ dahi, oldu talih

Masonlar, mürtedler buldular fırsat, zaferle oldular fârih

خ

Bazı ulemâ-i sû şeytan gibi ilimde râsih

Nass-ı Kuran ve şeâiri tahrifte mul'iz, hem fâsih

Etmediler münkiri, hem mürtedi alenen tevbih

Bu hata da ulemânın ciğergâhına bir mıh

Rûz-ı cezada geçecek bunların boynuna düşah

Bu fasih memsuhlann; mesleği darh, meskeni duzah

د

Her ne ki emretmişse sana Hazret-i Üstad

Hak yolunda uy ona eyle cihad

İsmi Said, kendi said, hali said

İnsan bunun sultanına biatla olur muvahhid

Hem etmektir muradı din ve imanı âbâd

Baş üzre deyip eyle her emrine inkıyâd

ذ

Risâletü'n-Nûrun meyveleri çok leziz

Hazine-i Kuran'dan edilmiştir bu nur sözler ahz

Kıyas olmaz bir esere asla olamaz şaz

Ferîdü'l-asır, Bediüzzaman'dır buna üstâz

Pişvâ-i râh-ı Hudâ’dır, ol sen de ona tilmiz

Ulaştırır saadet-i dâreyne, Nur sözleri tiryak-i nâfiz

ر

Yakışmaz asla Müslüman olana tereddi ve fütûr

Rıza ile teslim ol bu sultan-ı ilme, bul selamet ve sürûr

Arz eyle ki Üstada beyan-ı hal, elverir

Eder lütfunu ibzâl, sakınmaz müşfiktir

Hem Kuran'ın bir nice nüktesini etti izhâr

Yolu sehildir etmez insanı icbar

ز

Şe'nidir, ehl-i hakkı hem muvahhidi etmez taciz

Ehl-i hakka da yaraşan bid'alardan perhiz

Ey nûr-u basar! Yaz kış deme, hem oku hem yaz

Risâletü'n-Nûr eder insanı serfirâz

Hak, Üstadımı beyne'l-aktâb kıldı mümtaz

Tarif edemem, hâdimü'l-evliyâ desem yine az

س

Yoktur nur sözlerin cevherinde asla nahs

Korur imanı, hem tersîn eder, olur hâris

İmdad edip komaz cahilleri bîkes

Bîkeslerin feryadına odur mededres

Huyu mûnisdir, olmalısın sen de ona enîs

Üstadımdır o sahib-kıran Saîdü'n-Nûrs

ش

Menkıbe-i nuru yazarken nâgehan, geldi bir haber-i nahoş

Eyvah düşürdü elimden kalemi oldum bîhuş

Yine ol kâfir-i gümrâh katı tuğyan etmiş

Mücahid-i dînin huzur ve sükûnunu selbetmiş

İlhâda hizmettir, meramı ehl-i hakkı eder tevhiş

Şe'nidir laînin, dâim kalb-i müminîni teşviş

ص

Yâ Rab! Halaskâr-ı imanımız Üstadımı zindan-ı esaretten eyle halâs

Maden-i fezâil ve ilim marifet sultanıdır Üstadım hem ahlas

Şeref-i Ehl-i Beyt ve maden-i Risâletten fazl-ı ihsandır bize, etme i'timâs

Süfyân-ı fitneden bunun şerrinden kurtaracak cümleyi ihlâs

Ne tecelli edecek, ne hikmettir bu, edemezsin teşhis

Ye'si bırak Risâletü'n-Nûrun tahririne edesin ömrünü tahsis

ض

Ayrılma ecdadının dininden, töresinden, etme Haktan i’raz

Tarih şahittir buna, dinden ayrılan millet bulur inkıraz

Cazibedardır bu fitne dâim etmelisin bundan irtiyaz

Yoktur hayaları bu bâğilerin elbette ki sonları irtihaz

Kuran diline, hem dinine düşmandır bunlar, dâim ederler ağrâz

Adüvv-ü Hak’tır bunlar, bunlara da adüvv Cenab-ı Feyyaz

ط

İlişme Üstada zinhar; hem uyarak bu mütekâlibeye, etme kadrini münhat

İlişene erişir âfât ve eskam, zelzele ve seylâb veba da musallat

İlişildiği an ediyor bârân-ı belâ şiddetle hübut

Zülintikamdır, hazer et hışm-ı Hudâ’dan, ibret bize kavm-i Lût

Hem Yahudi hud'asıdır bu, hadîs verdi haber, halleri eşrât

Veyl, ifrat ile irtibat ederek ettin bu cühudları neşât

ظ

Vedîatullah idi bize bunca mefâhir, lâzım değilmiydi istihfaz

Kâfi gelmez mi Hazret-i Üstad’ın, bizi ettiği ikaz

Yetişir bu kadar hâb-ı gaflet, geldi vakt-i istîkaz

Elverir artık sahip ol bundan öteyi eyle ihtifaz

Tezkiye-i nefs ve tehzib-i ahlaka sa'y eyle ki bulasın ihzâz

Görülmüş mü şanlı tarihinde senin bu kadar iğlâz

ع

Çalış bul eski hali, olma az bir kemâl ile kàni

Sermaye-i ömür lütf-u Hudâ’dır, etme artık bir anını zâyi

Sakın ha sakın! Uyma yine nefs-i hevâya, terakki hem tekâmüle mâni

Ecdadına hayrü'l-halef ol! İslamiyete, hem beşeriyete nâfi'

Pek yapış sünnete, ol Şefîü'l-Müznibîn’dir, olsun sana şâfi'

Mabudumuz Hazret-i Allah Gaffârü'z-Zünub’dur, hem rahmeti vâsi'

غ

İlhâdı yaptılar başına tuğ, eyvah ki sen de edersin nur-i imanı fürûğ

Men etti Kuran ve şeriat, hatta kabul etmezler dürûğ

Bu menfi cereyanları sök at! Hem ucmî âdetleri ifrağ

Telafi et hasarı, hem halini eskiye iblağ

Risâletü'n-Nur’dur devası bu derdin, beyanı beliğ

Zîr ü zeber ediyor temelini küfrün, nursuzları tîğ

ف

Mümkün müdür Risâletü'n-Nûr’un evsâf-ı mezâyâsını tarif

Gaye-i hilkatin şarihidir Üstadım, hem de muarrif

Hem miftâh-ı Kuran'dır, hem tılsım-ı kâinatın muammasına keşşaf

Nûr-u Muhammedîdir (a.s.m.) Üstadımın risalesinde yanan nur, hem şeffaf

Yakışır mı bize şükrana bedel bunca eltâfa karşı tecdif

Lanet okur sonra bize evlâd ve ahlâf, hem tarih eder tezyif

ق

Eyvah ki Üstadımı yine zindan-ı esarete aldı zenâdık

Erişiyormu elleri kadere, demek ki kazaya muvafık

Demedi mi Üstad “Dünyanız başınızı yesin” lâ-cerem yiyecek elhak

İbda ederler kizb ve iftira, ömrü olan bu akıbeti görür muhakkak

Dellâl-ı Kuran'dır Üstadım, hadimidir, ehlidir, hem elyak

Bu acîb asrın hâdiliğini ihsan etti ona Hak

ك

Sen Sâdık! Hak tanımaz, söz anlamaz nâdân idin

Enaniyette boğulmuş hodperest, azgın bir hayvan idin

İsraf ve sefahet, enva-ı rezalet ve şekavette pûyân idin

Hayıf ki, “elif” ten “ye” ye de hâksar ve perişan-ı hâl idin

Tarîk-i Hak ve necatı Risaletü'n-Nur’un nuruyla gördün

Bu sözleri o nurun nuruyla nesc edip, ördün

ل

Risaletü'n-Nur’u okuyan görmez asla melâl

Tahririne sa'y eyle ki etsin sana hakkını helâl

Açıkla, söyle, hem neşreyle vebali büyüktür, kurtul

Nûr-ı aynın Üstadının teveccüh ve yakînini bul

Sen çek yerine, çekmesin mihen ve elem ol

Üstadına hem köle ol Sâdık, hem kurban ol

م

Kafile-i nurdan ayırdı kaza! Diriğâ, ne olur hâlim

Lîk, sermaye-i ömür gidiyor, terk-i taksire çalış, olursun nâdim

Etme tekâsül rıza-i Üstad, vazife-i Nura devam, hem ihlas ile kaim

Tabîb-i hâzıktır Üstadım; her derde devâ-i mutabık bulur dâim

Tehî dostum! Yüzüm suyunu dökerek huzur ve kâ'bına varayım

Yazayım hüzün ve melâlimi, çi faide, kalemimle beraber ben de ağlayayım

ن

Kapanır mı dest-i a'dâ ile bâb-ı Yezdan

Her asır zuhur etmedi mi bir nice sultan

Son asrın ilim sultanıdır, Üstadım, âsâr-ı Bedîüzzaman

Nihayet irşad budur, sonu âhirüzzaman

Muînimiz Hazret-i Allah, şefîimiz ol Şefîu'l-Müznibîn

Rehberimiz Kuran, Üstadımız metin, bütün dualarına Âmin

و

Bâdi-i berbâdın olan kilâb-ı müdâhin ederse de av av

Yok cevherinde cebânet; uyan bu kâbus-u gafletten, eyle pertav

Hem yakışmaz, yazıktır sana, dünyada zillet, âhirette tamû

İttiba-ı sünnet et! Dakikanı zâyi eyleme yahû

Din ve namusuna sa'y et, ecdadın gibi sen de ol Hakk-cû

Hilkatte ihsan etti bu istidadı Hudâ! Yeniden eyle nümüvv

ه

Küfr-ü mutlakta etti ısrar, o cühûd hem re'y-i hatâda

Küfr-ü inadîden dönmezler tekrar, râh-ı hak ve sevaba

Uydu halk, o şerîrin fitnesine ve la'bine

Esir oldu o hilekârın dâm ve iğfâline

Üstadımın umdesidir, dîn-i mübîni bid'alardan tenzih

Din ve imana, ferman-ı Kuran'a muhkem kavî ol diye tenbih

لا

Ecdadına bak! Şan salmıştı cihana, hem de dübâlâ

Vâ esefâ! Kalmadı sende o şeci' kandan zerresi aslâ

Dön Hak yoluna, onlar gibi sen de edesin kadrini a'lâ

Risâletü'n-Nûr erdirir imanı yakine eder insanı muallâ

Kurtarır seni tâğiye ve nefsin elinden, hem eder kalbi mücellâ

Yok artık diyecek söz, hidâyet etsin sana Mevlâ

ى

Cihâna sultan idin, oldun soysuz denîlere zimmî

Seyfullah idin, tarihe sığdıramazdı, fütuhatını râvî

İdrak et! Terk eyle hatanı, kerimdir ihsan eder yine Bârî

Aldanma! Tarîk-i Süfyan püsküllü belâdır mekâyidle memlû, hem ne kadar vâhî

Toprak kabul etmedi, lâşe-i Süfyan esfel-üs sâfilîne kaçtı

Yıktı Süfyan putunu, tarîk-i necatı Risâletü'n-Nûr açtı

Bediüzzaman Said Nursi’den Taşköprülü Sadık Bey’e Hapishane Mektupları, s.139